Üretkenliğinizi Artıracak 8 Basit Yöntem

Günler 24 saat değil de 48 saat olsa keşke”. Eğer birkaç yıldır iş dünyasında yer alıyorsanız muhtemelen bu cümleyi ya kurdunuz ya da duydunuz. Bütün sektörlerin yoğun tempo içinde çalıştığını söylemek mümkün ama yine de bu cümleyi kurma nedeni olarak üretkenliğinizi sorgulayabilirsiniz.
Toplantının toplantısını yapacak kadar iş adamı olanlar bir yana, iş hayatında üretken olmak, hepimiz için daha başarılı bir portfolyonun anahtarıdır. Yoğun iş temposunun götürülerinden biri de, sizi maksimum üretkenlikte tutacak yöntemleri unutturmak olabilir.
Peki nedir bu yöntemler?

Facebook, Twitter ya da Instagram bekleyebilir

Şirketinizin kurulduğu günden bu yana düzenlediği en önemli toplantıya elinizde bir hamburger, colanızı höpürdeterek daldığınızı düşünün. Üzerinizde toplanan bakışları, muhtemelen kelimelere dahi dökemezsiniz. Tüm odayı keskin bir sos kokusu sarmıştır artık. İşte üretkenliğiniz de sosyal medyayı öyle görüyor. O kokunun geçmesi için bir süre beklemek zorunda kalırsınız.
Twitter sizsiz de yapabilir.

Her şeyi organize edemezsiniz

Cidden. Kariyerinizde attığınız en önemli adımları organizasyon yeteneğinize borçlu olabilirsiniz ama her şeyi organize edemezsiniz. E-postalarınız mesela… Silmekle ya da düzenlemekle uğraşmayın. Aralarından birine çok acil ulaşmanız mı gerekiyor? Artık her birinin kendi arama motoru var.
Bırakın e-bültenleri kendi haline.

Uzatmayın

Kısaltmayın da. 14:00’da bitmesi gereken toplantı görünümlü yemeğiniz 14:00’da bitsin. Siz de biliyorsunuz ama aksi halde ne mi oluyor? Yemekte uzattığınız yarım saat, telefon görüşmenizde 1 saat oluyor daha sonra eğitimde 45 dakika daha ekleniyor. Biraz da çığ etkisiyle o gün bitirmeniz gereken işler ertesi güne kalıyor.
Organize olmadan yapamıyorsanız listenin başına zaman kontrolünü alabilirsiniz.

Hayır demek sanat olacak kadar komplike bir şey değil

Hayır deme sanatı gibi kuramlar, birileri daha fazla kazansın diye yazılan kitap ve makalelerden daha fazlası değil. O yüzden rahatlıkla ‘hayır’ diyebilirsiniz. Ancak kafanızda olumsuz olarak belirlediğiniz bir yanıtı kesinlikle ‘belki’ şeklinde sunmayın. Böylece kapanması gereken bir dosyayı hem sizin hem de yanıt verdiğiniz kişinin kafasında açık tutmaktan kurtulmuş olursunuz.
Hayır diyin, kurtulun.

Bütün sohbetler beyin fırtınası değildir

Eğer üst düzey bir yönetici değilseniz muhtemelen kendinize ait bir odanız yok demektir. Dolayısıyla en azından birkaç kişi birlikte çalışıyorsunuz. Beyin fırtınası amacıyla sohbet etmiyorsanız her cümle birer ‘notification’ niteliğinde olacaktır. Özetle: üretkenliğinizi daha fazla hissedeceğiniz dakikaları, Arif’in Manchester’a attığı golü konuşarak harcamayın.
Toplantı odası boşsa, sizi bekliyor.

Çok değil az yapın

Son yılların ilham veren klişelerindendir ‘az ama çok yapmak’. Aslında demeye çalıştığım bu kadar sofistike bir şey değil elbet. Amatör bir ifadeyle; önceliklerinizi belirleyin. Nasıl olsa her birine 2 saatte yetişemeyeceksiniz. En azından acil olanları halletmiş olursunuz.

Her saniye yaratıcı olamazsınız

Finans sektöründe yer almıyorsanız -ki bu sektörde yaratıcı olmayan makbuldür- yaratıcılık, yetilerinizden biri olmalıdır. Ancak Leonardo da Vinci’nin bile her saniyesinin yaratıcılık ekseninde geçmediğini düşünürsek, biz nitekim sıradan fanilerin ‘kal’ geldiği dakikaları olacaktır. Böyle anlarda küçük bir mola verebilir hatta kalan işinizi eve taşıyabilirsiniz.
Yarı zamanlı ‘home office’ farklı bir deneyim olabilir.

Telefonu titreşime almak yetmez

Küçük bir soru: Üniversiteden arayan arkadaşınızın araması mı yoksa ertesi güne yetişmesi gereken sunum mu daha önemli?
Siz yine katılın ama bırakın buluşmayı başka bir arkadaşınız düzenlesin.